3 Mart 2012 Cumartesi

Çok güzel bloglar...

Hala blogu düzenli yazıp, sabah çayını demlediğim, ah bi de şöyle dükkan camınını buğulandırdığım bir yer haline getiremedim. Floransa'dan bir euro'ya aldığım o bir sürü ince çizgisiz defterlerimle aramdaki bağ beni tutuyor biraz. Onlar çok yalnız kalıyor sanki; onlar da sanki okunacak kitap listeleriyle, binbir farklı isim ve binbir farklı güzel dünya şey'leriyle dolup taşmak istiyor. Hadi bir tanesi Osmanlıca kelime defterim; özene bezene ve gururla tutuyorum kendisini...Hadi, bir tanesine sağda solda duyduğum kitap isimleri ve bazı beğendiğim cümleleri yazıyorum...Diğer yeşil olan neyse ki bitmek üzere; o yeteri kadar yaşadı benimle Floransa'da. Ama daha iki tane var ve nasıl da seviyorum o incecik, güzel defterleri...İnsan beyninin kafasındaki bilgi ve şey'leri kategorize etme oranı yüksek, biliyorum. Yani, pek ala şöyle yapabilirim: a cinsinden olanları kırmızı deftere, b cinsinden olanları yeşil deftere, sevdiğin ve hakkında yazmak istediğin kitap, film vesaireyi bloga...böl...de..ben hiç böyle yapamadım şimdiye dek. O yüzden galiba hepsine aynı anda kucak açmaya devam etmem gerekecek...Çok çocuklu gibi, defterlerle ve bloglarla bir arada yaşanabilir pekala belki de...Ne güzel olur! Bu sefer de ama aklıma yine o Gündüz Vassaf yazısı geliyor, büyük harflerle ELEKTROMANYETIK RADYASYOOOOONNNNN....kelimesi yankılanıyor böyle kulağımda, gözüm kocaman açılıyor. Gündüz Vassaf 2007 yılında yazdığı şu paragrafı...:

"Bilgisayarımızın aniden çökmesini, içindeki bilgilerin yok olmasını yaşamamış bile olsak, bir yakınımızın bu durumla karşılaştığına tanığızdır. Korkum, elektronik dijital ortamlarda saklanan bilgilerimizin adını koyamadığım bir tür elektro-manyetik radyasyonla!!!!!!!!!(BENİM VURGUM!!!),dünyadaki tüm bilgi saklama sistemlerinin çökebileceği" ...brrrrrr...

...İşte, evet bu paragrafı 2012 geldiğinde bi daha yayınladı köşesinde...Daha güçlü argümanlarla!  İşte linki. Tabi internet ve bilgisayar farklı. Artık hiç bir bilgimiz kaybolmuyor; dijital tanrıların elinde her şeyimiz ve Google, bu çağın Zeus'u; ama zira gerektiğinde bütün yazışmalarımızı kullanabilmek üzere bize de sadece "evet" diyebildiğimiz bir darbe anayasası sunarcasına, onaylattı yakında...Ama bana ne fayda. Onlar işin güvenlik derdindeler...Benim derdim başka. Tarih insanıyım, tarih sever, tarih okur, tarihten keşke para da kazanır akademik insanı olmak üzereyim tezi vermem itibariyle, çok seviyorum geriye kalan ve bizden bağımsız devam eden hikayemizi...Bizim oyunun yazar-yönetmeni Ebru Nihan Celkan'ın oyun karakterleri ve oyunların kendisi için dediği gibi, bizden çıkıp paylaştığımız şeylerin artık ayrı bir serüveni oluyor ya hayatta, ben bayılıyorum ona...İstiyorum ki bu sesler yokolmasın, herkesin istediğini ben  de istiyorum işte. Gündüz Vassaf'ın endişesini paylaştığım, bi de Yaşar Kemal'in evine gidip de o güzelim sarı saman kağıtlarını ve onlarca ucu açılı kurşun kalemlerini gördüğüm, o görüntü hafızama kazınmış olduğu için de  
blogumu, kahve-elde-yazılan-kültür-sanat-bilimum-güncesi'ne dönüştüremiyorum. Bu süreçten ne çıkacak, görücez:)

Ama ben dönüştüremiyorum diye herkes mi dönüştüremiyor yani; değil elbet. Zaten bugün de o güzelim blogları paylaşmak için yazıyorum. Biri zaten gazeteci arkadaşımYenal Bilgici'nin müthiş tatlı üslupla yazdığı Eski Usül. Bir diğeri Eski Usül'den dolanıp bulduğum,  yine gazeteci Burcu Ayaz'ın Beyazkadın Çatal Dilli, ve Beyazkadınçataldilliden dolanarak bulduğum Koltukname. Burcu Ayaz'ın yaptğı güzel şey, bizde iz bırakan kitapları ve onların kahramanlarını müzik diliyle anlatmak...Kitap ve ona dair bir playlist, muhteşem! Koltukname de dünyada bunu yapan sitelere örnekler vermiş; çok ilginç listeler çıkıyor ortaya ve bence çok eğlenceli...

Bu arkadaşların dükkanlarının buğusu çok güzel; ben de bu tür güzelliklerin bir parçası olmak ve takip edebilmek adına blog dünyasında kalmaya devam etmek istiyorum gittiği yere kadar...
hadi iyi geceler benim blogumu bilen bir kaç arkadaşım:), yarın pazar, oyun günü, yatma vakti...