4 Haziran 2012 Pazartesi

Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi kimin?

İşte, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası'nın (SES) açıklaması...Aynen alıntılıyorum:

"
15 Ekim 1924 tarihli kararname ile ToptaşıBimarhanesi’nin hastalarına tahsis edilen bu büyük ve tarihi önemi olan arazinin çeşitli gerekçeler ile bir rant kavgası ve paylaşımına feda edildiği, edileceği duyumlarını aldık almaya devam ediyoruz. Biz Bakırköy’lüler, Bakırköy’ün hastaları ve çalışanları olarak buna izin vermeyeceğiz.
Bu arazi bir tarihtir. Roma –Bizans tan Reşadiye Kışlasına ve günümüze , torunlarımız adına bize emanettir. Hastanemizin arazisinin anıtlar kurulunca sit alanı olarak belirlenmesi bu önemi daha arttırmıştır.
Çünkü, bu arazi betonlar arasında kalmışbir şehrin belki de tek akciğeridir. Sadece biz insanlara değil, yüzyıllardır burada yaşayan başka canlılara da aittir.
Çünkü, burası hastalar tarafından inşa edilmişbinası, heykeli ve Anadolunun en ücra kasabasında bilinen adı ile hastalara aittir.
Çünkü, Hastanemiz sadece Bakırköy ve çevre halkına değil hatta Türkiye’de hizmet vermiş, Psikiyatri, Nöroloji ve Nöroşirürji alanlarında yaptığı bilimsel çalışmalar ile de yurt içi ve yurt dışında ses getirmiştir. Ve muhatap alınmıştır. Bu sebepler ile bu özelliklerini geliştirerek koruması ve geleceğe taşıması hem halkımıza hemde bu alanlarda ki bilimsel çalışmalara katkı sağlayacaktır.
Çünkü bu arazi Marmara depreminde Bakırköy’lülere ve hatta Bahçelievler’ de yaşayanlara ev sahipliği yapmıştır. Olası bir depremde İstanbul’luların sığınabileceği belki de tek arazidir.
Daha önce de yeltendiler. Direndik. Kültür Merkezi kandırmacası ile AVM yapılmasına, yol ihtiyacı üzerinden. Arazinin yağmasına Bakırköy halkı ile birlikte engel olduk.
Bu arazi, bu hastane herkesindir. Buranın mülkü, tapusu, başta hastaların, çalışanların ve Bakırköy halkının olmak üzere tüm vatandaşlara aittir.
Bu yağmaya izin vermeyeceğiz. Çünkü bu oyunu daha önce gördük. Tekel’de, Sümerbank’ ta, SEK’te önce çalışanlar ve hizmet kötülendi. Sonra tek tek satıldı. Şimdi bizler sanki toplum Psikiyatrisi sistemine karşıymışız gibi kötüleniyoruz, hakarete uğruyoruz. Sonra ki adım bellidir. Arazinin yağmalanması, SEK’te, Kamu Sağlığı Merkezinde Alış VerişMerkezlerinin yükselmesi gibi.
Bu sürecin ilk adımı Kanun Hükmünde Kararname ile atılmıştır. Kamuya yani halka ait olan tüm hastaneler holdingleşecek, CEO’lar ca yönetilecek,tek amaçları kar etmek olacak, bu para hepimizin sırtından kazanılacak.
Kampüs hastaneler adı altında halka ait hastaneler Malezya, Katar,İngiltere ve Amerikan şirketlerine peşkeşçekilecektir. Bu arazilerde plazalar yükselecektir.
Hastanemizin tüm bu özellikleri ile kazanmış olduğu değerleri hem hastane çalışanlarının hemde halkımızın sahip çıkması ve koruması hayati önem taşımaktadır. Herkesi burayı korumaya davet ediyoruz."
                                                                                           
SES BAKIRKÖY ŞUBE BRSHH İŞYERİ TEMSİLCİLİĞİ

1 Haziran 2012 Cuma

Bakırköy Ormanı'nda kimler, kimler var...

Bu sabah Fatih(Artvinli) ile Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'ne geldim. Taksim yorucu, son günler artık kaldığımız araştırma merkezinde ve daha bir kaç hafta odaklanıp elimdeki tezi sonlandırmam gerek. Bakırköy'e gelmek ve güzel, ceviz masalı kütüphanesinde Fatih'in mesai saati bitene kadar çalışmak iyi olur diye düşündüm.  Doğru yapmışım. Sadece burada çalışmanın güzelliği ile ilgili değil ama; bu hastaneye gelmek bu tür pratik bir nedenin ötesinde de bana çok iyi geliyor: Burada bir yaşam kültürü var; tıpkı eski bir semt gibi. Ama dışlayıcı olanlarından değil, herkese yer olan, her kesim, sınıf, din, kültürden insanın bir arada yaşadığı bir semt. Kimsenin kimseye deli-akıllı diye bakmayı akla pek getirmediği, anca yaşama devam ettiği bir semt sanki. Başka öncelikler var, ayrımlar dışardaki gibi değil o yüzden. Ruh sağlığı hastanesi zaten pek çok başka ayrımın geçerliliğini yitirdiği bir yer; ama Bakırköy'ün bahçesinde gezerken, bu daha doğal, basitçe içselleştirilmiş bir şey sanki. Buraya çocukluğumda da sık sık gelmiş biri olarak, bunu söylemeyi kendimde hak görüyorum.  O zaman "akıl hastanesi" için farklı düşüncelerim vardı; korkardım, kaçardım, haklı sebeplerim vardı. Şimdi öyle hissetmiyorum.

Bu sabah, mesela, Fatih ile ana giriş kapısında girdik hastaneye. Her zaman, başka bir otobüsle geldiğimiz için, arka kapıdan girer, mükemmel, çam ağaçlarıyle dolu ormanından geçip varırdık H2 servisine. Bu sabah, ana kapıdan girdik ve içeri girer girmez, Düşünen Adam Heykeli'nin tam karşısındaki orman yürüyüş yolunda birbiri ardına hızla yürüyen onlarca eşofmanlı insanla karşılaştım. Kimisi hızlı hızlı yürüyor, kimisi kenarda ısınıyor, kimisi belediyenin koyduğu jimnastik aletlerinde...Her çeşit insan var. Önce, hastanenin bahçesi olması dolayısıyla hastalar mı diye düşündüm, "hastalar herhalde, sabah sporlarını yapıyorlar." Fatih, onların Bakırköy'ün insanları olduğunu, hastanenin kapladığı geniş alandaki orman dışında başka hiç bir yeşil alan kalmadığı için, sporlarını yapmaya hastane ormanına geldiklerini söyledi. Eminim, aralarında hastalar da var. Bakırköy'ün bu ormanı, tuhaf bir biçimde, hasta ile hasta olmayan arasındaki ayrımı ortadan kaldırıp, onları eşitliyor. Bahçede herkese yer var ve devletle işbirliği içindeki açgözlüler, gözlerini çok uzun zamandır Bakırköy'deki bu geniş ormanlık alana dikmiş durumdalar. Hastane, eskiden bütün ihtiyaçlarını bu ormanlık, yeşil alandan, bahçelerden karşılarmış...Tarım yapılırmış burada.

Dün, İstanbul'un yeniden yapılanmasını ve bunun doğal ve insan hayatı ile hakkı üzerindeki yıkıcı etkisini anlatan harika yapılmış Ekümenopolis belgeselini izledikten sonra, bir de Bakırköy'ün ormanı da elden giderse neler olabileceğini düşündüm. Burası, hastasıyla, doktoruyla, hemşiresiyle, çalışanıyla, ormanında koşanıyla koca bir dünya...Nefes aldırıyor burada kalan hastalara; burada bir hastane kültürü var ve o hastane kültürü, ardı ardına açılan apartmanlardaki özel hastanelerde pek bulunacak cinsten bir şey değil. Yıktıklarına, yarın muhtaç kalıyor insanoğlu. Bunu henüz bilmiyor.