18 Mart 2013 Pazartesi

acının kaynağı

Buda tarihini okuyorum. Ona göre acının kaynağı, dünyanın geçiciliğinde insanların kendilerini adadıkları arzular.

"The central issue for the Buddha was the problem of suffering, which he believed all living things experience because all living things and the objects to which they are attached are impermanent. The moment we are born we begin to die, he reasoned. People whom one loves or befriends may turn indifferent or hostile or simply move away; love and friendship are inevitably ended by death. The goals to which humans devote their lives, such as fame and wealth, are empty and, once attained, can easily be lost. These attachments to the illusory and impermanent things of the world are the source of suffering.

One can escape suffering only by ceasing to desire the things of the world and realizing that even one's sense of self is part of the illusion..."(World Civilizations, ed. Stearns, Adas, Schwartz,Gilbert, 2008, s.125)

Beyinde bugün sıcaklık yaratan her olgunun, her ilişki biçiminin geçiciliği kadar doğru olan çok az şey var...Bunun bilgisi, ama, acı çekmeyi engellemiyor. "Başkaları cehennemdir" diyor Sartre, "kendi" algısı çok güçlü olduğu için olabilir. "Kendi" algısı çok güçlü olmayan için de başkaları cehennemse, işte orda daha derin düşünmek gerekiyor galiba. 

Değil, ama olmadıkları durumlar olduklarından daha az. Böyle ne yazık ki. Kişinin kendisinin de birileri için "başkaları" kategorisine dahil olduğunun bilinciyle yazıyorum bunu. Zaten bu yüzden "başkaları yüzünden çekilen acı" kendini tekrar edip duruyor. Nedir sebebi acının, derdin? Kişinin kendi mi, başkaları mı? Bir yere kadar biliyorum, bilgim yetmiyor. Dünyanın derdine sezgim azıcık çare buluyor, Buda'dan yana çıkıyor da, başkaları oldu mu mevzu, acıyı başkaları verdi mi, ona bilgim pek yetmiyor. Buda da yardım etmiyor.