8 Mayıs 2012 Salı

Zincire Vurulmuş Prometheus

"Korobaşı: Daha büyük başka suçların olsa gerek.
 Prometheus: Evet, ölüm kaygısından da kurtardım ölümlüleri.
 Korobaşı: Nasıl bir deva buldun bu derde karşı?
 Promethus: Kör umutlar saldım içlerine.
 Korobaşı: Yaman bir destek vermişin insanlara!"

Bach, Vivaldi, Hansgerd ve ölen eşi

Cumartesi günü, Hamburg'dan gelen bir grup genç müzisyen, Bach ve Vivaldi konseri verdiler Saint Antoine kilisesi'nde. Haberim yoktu konserden; yolda, bizim Koç araştırma merkezine geri dönerken, orada eylülden beri birlikte yaşadığım arkadaşlarımdan Hansgerd ile karşılaştım. Saat 20.30 civarıydı, Hansgerd konsere gidiyordu kiliseye, yine güzel giyinmişti. Ben de ona eşlik ettim. Beraber girdik kiliseye.

Hansgerd Hellenkemper 70'li yaşlarında. Çok büyük bir Alman Bizans tarihçisi ve emekli Alman Arkeoloji müzesi müdürü. İstanbul'un eski yazlık Bizans saraylarını çalışmak için burada. Antakya ve Sinop'ta yaptığımız gezilerde, onun Bizans ve Roma üzerine olan derin bilgisini ve bu bilgiyi aktarma biçimini çok takdir ettim. Ona gerçekten büyük hayranlık duydum.

Ama ona hayranlık duymamı sağlayan, sadece bilgi birikimi değil. Hayata bakış biçimini hiç konuşmadık. Ama üzerine uzunca konuşmasak da, onun baktığı yeri görebiliyorum ve gördüğüm şeyden büyük mutluluk duyuyorum. Hayatla olan tatlı ve ironik anlaşmasını sezebiliyorum. Gözlerinin içinden, pişmanlıktan ziyade attığı her adımı seçerek ve sonuçlarına katlanarak, çoğu kez de keyif alarak yapmış olduğunu görebiliyorum. Hansgerd, çok hoş kokan, güzel giyinen, çok gülümseyen, çok kibar ve iyi kalpli bir centilmen...Ona, konserde eşlik etmek çok hoşuma gitti. Hatta, çok dürüstçe söylemem gerekirse, onun gençliğinde birlikte dansa gitmek için teklifte bulunduğu bir kız olmak isterdim. Mutlaka kabul ederdim.

Genç müzisyenler-lise öğrencisiydiler sanırım-  çok güzel çaldılar; sıradan, ama güzeldi. Vivaldi'nin summer alegro'sunu bile çaldılar. Uzun zamandır  dinlememiştim...Aklıma Floransa sokakları gelip durdu. Dört yıl boyunca, kapıları açık kiliselerin önünden kimi zaman bisikletimle, kimi zaman yürüyerek geçerken, içerden gelen müziğe kayıtsız kalamayıp, nasıl dakikalarca dinlediğimi, kimi zaman içeri girip, sonuna kadar orada kaldığımı anımsadım. O hallerime ve o sokaklara götürdü beni müzik. Anlaşılan Hansgerd'i de aynı yerlere götürmüş. On üç yıl önce ölen eşi ile İtalya'da, aynı şekilde, kiliselerin kapısından sızan müziği dinlerlermiş onlar da...Hansgerd, o günleri hatırlamış; aynı anda aynı yerlerde, kafamızda o sokaklar gezmişiz meğer Hansgerd'le. Hansgerd'in kolunda, ölen eşi, benim kolumda bisikletim...Karşılaştık mı, bilmiyorum. O an konserde yanyana oturuyorduk da, belki Floransa'da, San Marco meydanına çıkan sokaktaki kilisenin kapısında da o, eşi ve ben yanyana, gülümseyerek durduk bir süre...Aynı anda, kimbilir...Konserden erken ayrıldı Hansgerd.

Hansgerd'in bir Nora'sı var şimdi. Yunanistan'da, Yunan. Çok tatlı bir kadın. İstiklal caddesi'nde elele gezerlerken gördüm hep onları Nora buradayken. Nora, yaşlı annesine bakıyor Yunanistan'da; o yüzden sık gelemiyor İstanbul'a. Hansgerd'i çok sevdiği belli, Hansgerd'in de onu...Hansgerd belli ki, ölen eşini de çok seviyordu. Belli ki, onunla, o sokaklarda öylece gezmiş olduğu ve kiliselerden sızan Bach'ların, Vivaldi'lerin eşliğinde, ona sarılmış olduğu bir hayat yaşadığı için iyi hissetti kendini yine de. Ben de Hansgerd'in hikayesini dinlediğim için iyi hissettim kendimi. O, benim blogumu bilmiyor ama ben bu centilmen delikanlıya o gece beraber dinlediğimiz bir parçayı armağan ediyorum içimden...