1 Haziran 2012 Cuma

Bakırköy Ormanı'nda kimler, kimler var...

Bu sabah Fatih(Artvinli) ile Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'ne geldim. Taksim yorucu, son günler artık kaldığımız araştırma merkezinde ve daha bir kaç hafta odaklanıp elimdeki tezi sonlandırmam gerek. Bakırköy'e gelmek ve güzel, ceviz masalı kütüphanesinde Fatih'in mesai saati bitene kadar çalışmak iyi olur diye düşündüm.  Doğru yapmışım. Sadece burada çalışmanın güzelliği ile ilgili değil ama; bu hastaneye gelmek bu tür pratik bir nedenin ötesinde de bana çok iyi geliyor: Burada bir yaşam kültürü var; tıpkı eski bir semt gibi. Ama dışlayıcı olanlarından değil, herkese yer olan, her kesim, sınıf, din, kültürden insanın bir arada yaşadığı bir semt. Kimsenin kimseye deli-akıllı diye bakmayı akla pek getirmediği, anca yaşama devam ettiği bir semt sanki. Başka öncelikler var, ayrımlar dışardaki gibi değil o yüzden. Ruh sağlığı hastanesi zaten pek çok başka ayrımın geçerliliğini yitirdiği bir yer; ama Bakırköy'ün bahçesinde gezerken, bu daha doğal, basitçe içselleştirilmiş bir şey sanki. Buraya çocukluğumda da sık sık gelmiş biri olarak, bunu söylemeyi kendimde hak görüyorum.  O zaman "akıl hastanesi" için farklı düşüncelerim vardı; korkardım, kaçardım, haklı sebeplerim vardı. Şimdi öyle hissetmiyorum.

Bu sabah, mesela, Fatih ile ana giriş kapısında girdik hastaneye. Her zaman, başka bir otobüsle geldiğimiz için, arka kapıdan girer, mükemmel, çam ağaçlarıyle dolu ormanından geçip varırdık H2 servisine. Bu sabah, ana kapıdan girdik ve içeri girer girmez, Düşünen Adam Heykeli'nin tam karşısındaki orman yürüyüş yolunda birbiri ardına hızla yürüyen onlarca eşofmanlı insanla karşılaştım. Kimisi hızlı hızlı yürüyor, kimisi kenarda ısınıyor, kimisi belediyenin koyduğu jimnastik aletlerinde...Her çeşit insan var. Önce, hastanenin bahçesi olması dolayısıyla hastalar mı diye düşündüm, "hastalar herhalde, sabah sporlarını yapıyorlar." Fatih, onların Bakırköy'ün insanları olduğunu, hastanenin kapladığı geniş alandaki orman dışında başka hiç bir yeşil alan kalmadığı için, sporlarını yapmaya hastane ormanına geldiklerini söyledi. Eminim, aralarında hastalar da var. Bakırköy'ün bu ormanı, tuhaf bir biçimde, hasta ile hasta olmayan arasındaki ayrımı ortadan kaldırıp, onları eşitliyor. Bahçede herkese yer var ve devletle işbirliği içindeki açgözlüler, gözlerini çok uzun zamandır Bakırköy'deki bu geniş ormanlık alana dikmiş durumdalar. Hastane, eskiden bütün ihtiyaçlarını bu ormanlık, yeşil alandan, bahçelerden karşılarmış...Tarım yapılırmış burada.

Dün, İstanbul'un yeniden yapılanmasını ve bunun doğal ve insan hayatı ile hakkı üzerindeki yıkıcı etkisini anlatan harika yapılmış Ekümenopolis belgeselini izledikten sonra, bir de Bakırköy'ün ormanı da elden giderse neler olabileceğini düşündüm. Burası, hastasıyla, doktoruyla, hemşiresiyle, çalışanıyla, ormanında koşanıyla koca bir dünya...Nefes aldırıyor burada kalan hastalara; burada bir hastane kültürü var ve o hastane kültürü, ardı ardına açılan apartmanlardaki özel hastanelerde pek bulunacak cinsten bir şey değil. Yıktıklarına, yarın muhtaç kalıyor insanoğlu. Bunu henüz bilmiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder