23 Temmuz 2013 Salı

"4 çocuk babası Hacı Oruç(40)"



  Yıllar önceki gazetecilik hayalimin arkasında en çok insana dokunabilme arzusu hatırlıyorum. NOKTA dergisinde çalıştım öğrenciyken bir süre; yaptığım kimi haberler bu arzuma karşılık da veriyor gibiydi. Mutlu ediyordu beni o haberlere koşturmak. Sonra, gazeteciliğin çok insanlı, çok ilişkili networking kısmından korktum, belki erken bir kararla vazgeçtim. Dergicilik iyi bir döneminde değildi zaten; sonra, içinde yaşadığımız günlerin açıkça ortaya koyduğu gibi, özgür basın diye bir olgu da kalmadı. Yine de gazeteciliğe devam eden, iyi arkadaşlarım var; onların yaptığı habercilik kendine özerk bir alan yaratmayı başardı. Çok takdir ediyorum; takip de ediyorum.

  Bu yazıyı yazma sebebim; aslında "gazetecilik hayallerime ne oldu" değil. Sabah okuduğum bir haber içimi çok acıtınca, çok uzun zamandır, facebook, twitter, online gazeteler üzerinden paylaştığımız onca acı dolu haberi düşündüm bir daha Türkiye özelinde. Ardı ardına paylaştığımız insan haberleri, insan hikayeleri..."İnsana dokunabilme arzusu" derken; ta o zamanlar bile aklımda daha çok savaş muhabirliği vardı galiba. Aç insanlar, yoksul insanlar, savaş sürgünleri, mülteciler...Bu imgelerden oluşuyordu gazeteciliğe dair hayallerim. Ne yazık ki bu imgeler adına hayatımda çok fazla bir şey yaptığımı söyleyemeyeceğim. O imgelerin hakkını veremedim henüz; her hangi bir yaraya merhem olamadım. Öğrencilerim oldu; onlara biraz yaralardan ve merhem olabilecek insanlardan, durumlardan, adalet anlayışından, hukuktan bahsettim; biraz o içimi rahatlatır. Onun dışında, yapmadım pek fazla şey.

  "İnsana dokunabilmek" için bütün dünya araçlarını arar oldum pek çoğumuz gibi ben de. Kimi zaman tarih oldu aracım; kimi zaman tiyatro. Dokunduğumda, merhem olmayacağım kesin. İnsana dokunmak, ancak insanın kendi ruhunu tedavi edebilir. Karşısındakinin acısını alamaz. Ben, istediğim kadar oynayayım sahnede Yahudi kızı Rachelka'yı; Rachelka'nın acısını anlamaya çalıştığım için daha fazla dokunmuş olmam insana. "Nasıl oldu da Rachelka'ya bunu ettiler, buna nasıl izin verdiler" diye sorgulayarak oynarsam Rachelka'yı, o zaman belki biraz da olsa dokunmuş olurum insana. "Bir daha olamasın" diye oynarsam Rachelka'yı; belki o zaman...bilmiyorum.


 Tarihte yaşanan acılardan geriye hep hikayeler ve ağıtlar kalmış. Türküsü yapılmış kayıpların; söylenegelmiş. Kimse kimsenin yarasına merhem olamamış; ama birlikte söylenen dengbejler acıyı mühürlemiş belki yer yüzünün kalbine. Kalbi mühürlü yer yüzü; hafızanın kendisi oluvermiş. Bir nesil unutmuşsa, başka bir nesil açığa çıkarmış mühürlü yeri. Oradan, kendini, insanoğlunun tümünü ve kendi dönemindeki adaletsizliği sorgulamaya devam etmiş.


   Bütün bu cümlelere neden ihtiyaç duydum? Twitterda paylaştım, facebokda paylaştım sabah okuduğum haberi, bir iki arkadaşıma mail attım; yok, olmuyor. Ne yapsam kafamdan atamıyorum; nereye koyacağımı bilemiyorum. Tez de yazsam, oyun da oynasam, sokağa çıkıp da bağırsam, az sonra eve geri döneceğimi bildiğimden, yine yetmeyecek bana. 33 yaşındayım; böyle bir haberle ne yapacağımı bilmiyorum ben hala.


   "Diyarbakır'ın Silvan İlçesi'nde geçimini sebze ve meyve satarak sağlayan 4 çocuk babası Hacı Oruç (40), 3 gün önce iftar öncesi geldiği evinde, eşinin para olmadığı için yemek yapamadığını söylemesi üzerini kendini astı. Hastaneye kaldırılan Oruç, 3 günlük yaşam mücadelesini kaybetti."



İftar için yemek olmadığını öğrenince intihar etti




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder