2 Ekim 2011 Pazar

Bizans'ın gemileri

İnsanın bir tarih eseri ya da kalıntısı karşısında ağladığı durumlardan bana birisi mi bahsetmişti, bir kitapta mı okumuştum, hatırlamıyorum. Tarihi bir mekanın içinde bulunmak, o mekanın yaşanmışlıkları üzerine düşünmek yeteri kadar etkileyici. Ama sanırım hiç bir mekanda bu denli yoğun hissetmemiştim varlık ve yokluk duygusunu...Yenikapı kazılarına gittik özel bir izinle. İçinde bulunduğum Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi daha çok arkeolog ve sanat tarihçilerinin araştırma alanlarını kapsıyor. Bu sayede alınmış bir izinle Yenikapı'daki Marmaray ve Metro kazılarına gittiğimizde, çok özel bir tarihi mekanla karşılaşacağımızı biliyordum. Ama karşımda 500-600 yıllarına ait olduğu sanılan, içi anfora dolu batık Bizans ticaret gemisini, yıkıklığına rağmen hala büyüleyici bir heybetle öylece durur bulunca ağlamak istedim. Zaman durur mu hiç; duruyor ama bazen insanda. İnsan dua etmek ve öyle bir müddet sessizce kalmak istiyor. Kendi varlığının ve tarihinin geçiciliğini hatırlıyor; zamanın bulut gibi yayıla kaybola büyüyen bir rüya olduğunu hissediyor. En azından ben, vinçlerin ve iş makinelerinin ortasında gemiyle karşı karşıya kaldığım o bir kaç dakikalık süre içerisinde böyle hissettim. Orhan Pamuk'un Kara Kitap'ında  "Boğaz'ın Suları Çekildiği Vakit" diye bir bölüm vardır. Öyle bir vakti canlandırır okuyucunun gözünde. Büyüleyicidir gerçekten, tüyleriniz diken diken olabilir o bölümü okurken. Boğaz'ın balçığının içinde kala kalmış yeşil tükenmez kalemler, Bizans'ın gemilerine karışır hayalinizde; ürperirsiniz. Bu gemi de benzer bir etkiyi yarattı bende. Hem müthiş yalnız hissettirdi kendimi dünya üzerinde; hem o kadar beraber olduğumu hissettim neolitik dönemde oralarda dolaşmış minik ayaklı insan kardeşle ve anforalarda salamura balıkla şeftali taşıyan gemiyi yanlış yükleme ile batıran Bizanslıyla...Tuhaf; gerçekten güzel bir şekilde tuhaf bir Bizans gemisine bakmak. Daha fazla bilgi isteyenler, NTV Tarih'in 32 no'lu eylül sayısına bakabilirler. Çok güzel bir tarihi analiz yok ama bu arkeoloji alanında iğneyle kuyu kazanları tanıtıyor(bizi alanda dolaştıran arkeolog ve alan sorumlusu Sırrı Çölmekçi ve gemideki anforalardan çıkan yüzlerce yıllık şeftali çekirdeğini tutmama izin veren arkeolog Barış Mirzanlı örneğin); tabi ortaya çıkan kalıntıları da özetliyor: 



 Zaman üzerine yapılmış en güzel şarkılardan birini dinlemek için uygun bir vakit bu akşam. Bir de muhteşem "Bir Zamanlar Anadolu'da" filminden bahsetmek ve böyle bir sinema dilinin varlığı ile umutlanmak, gururlanmak için. Hislerime tam anlamıyla tercüman olan, filmle ilgili çok güzel bir sinema yazısı kaleme alınmış. Yazı filmle ilgili kimi detaylardan da bahsettiği için, film izlendikten sonra okunsa daha iyi olur. Enfes bir film olduğunu düşünüyorum.




         O zaman, "Bir Zamanlar Anadolu'da" gibi filmlerin, Nurdan Gürbilek'in Dostoyevski, Kafka ve Tanpınar yazılarının Bizans gemileriyle aynı anda var olduğu bu dünya için söylesin Nina Simone...

bir de not: Çok acayip be Fatih, di mi, ne acayip dünya...


                                       
                               

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder